Gözlerini kapat ve ruhuna bak
Sanki yüzyıllardır buradayız, birlikte
Güneş değmesin diye tenimize
Saklanırız bu kuytu köşede
Saklan, saklan.
Bulunursak kirleniriz.
Gözlerini kapat ve ruhuna bak
Sanki yüzyıllardır buradayız, birlikte
Güneş değmesin diye tenimize
Saklanırız bu kuytu köşede
Saklan, saklan.
Bulunursak kirleniriz.
Canımızı sıkan şeylerden mi bahsedelim? Mesela üst üste gelen aksilikler. Bilirsin; ikimiz de her şeyin planladığımız gibi gitmesini isteriz. Dünyamızda hayal kırıklığına yer yok. Bu yüzden en ufak terslikte, biz de ters yüz oluyoruz galiba. Kendimizi herkese kapatıyoruz, huysuzlanıyoruz; hatta belki birimiz ara sıra ağlıyor da olabilir, itiraf etmekten korkarcasına.
Benim kimseye tahammülüm kalmıyor, arkadaşlarımdan nefret edecek noktaya geliyorum; seninse saflıkları kaldırabilme gücün azalıyor. Telefon çağrılarını reddedip, bütün günü uyumaya adıyoruz. Bunlar ne kadar da bize özgü değil mi? Kendimizi yaralıyoruz.
Fakat çok zaman geçmeden, ışık biraz daha çoğalıyor, aydınlığa çıkar gibi oluyoruz. Görüyoruz ki yaralar hemen iyileşecek türden. Her günümüz iyi geçmiyor belki, ama biz o günün sonunda yine birbirimize ulaşmayı öğrenmişiz sonunda; bunu anlıyoruz. Gün bitiyor, uykuya dalarken aklımda tek bir düşünce oluyor:
- Elimdekilerden başka ne yapmalı, seni şaşırtabilmek için?
'Nasıl oluyor; vakit bir türlü geçmezken yıllar, hayatlar geçiyor?'
Senden uzakta, zaman kavramı bambaşka bir şeye bürünüyor. Sanki günler inanılmaz bir hızla geçmiş, telaşla koşturmuşuz, işlerde boğulmuşuz; fakat aynı zamanda daha burdan gideli bir hafta bile olmamış. Ve ben çoktan geri gelişinin hesabını yapıyorum. Sana ufk tefek sürprizler hazırlıyorum. Doğum günü hediyeleri bir kenarda biriktiriyorum. Ve heyecanlanıyorum.
Bir şarkı ne kadar geriye götürebilir ki beni?
**
Çok yıllar geçmiş üstünden, ama sanki başımı çevirip geriye baktığımda o anları görebiliyorum. Herkes yatağında, derin uykusuna gömülmüş, karanlık bir mutfağa adım atıp pencere kenarında yer buluyorum kendime. Loş bir sokak lambası, küçük bahçeyi aydınlatıyor. Evler dip dibe, hep çok ürkütücü gelmiştir bana. Değeri bilinmemiş eski yapım bir gerilim filminin sahnesi sanki. Binaların arasındaki bir metrelik boşluklarda kediler gidip geliyor. Bazıları duvara tüneyip, taşlaşmış gibi duruyor, hiç kıpırdamadan. Söylesene, bir korku filmi değil de nedir bu?
**
Hayallerimiz var. Beklentilerimiz. Geleceğe dair umutlarımız. Belki bazı şeylere karşı fazla sabırlıyız, bazılarına ise tahammülümüz yok. Zaman zaman günler aylar gibi geçiyor, bir sümüklüböcek yavaşlığıyla. Yerini biliyorsun, oralarda bir yerlerde olduğunu biliyorsun, ama bir türlü çıkmıyor ortaya. Ta ki hiç beklemediğin bir anda ayak parmağının ucunda nemli bir yumuşaklık hissedene kadar. Bazı şeyler ise çabuk geliyor, gelişiyle devasa bir mutluluğa sürüklüyor bizi. Sanki ayrılalı birkaç gün olmuş, ama sen şimdiden geri dönüş hazırlığı yapıyormuşsun gibi. Sanki o akşam için yemek menüsü çıkarıyormuşum gibi.
Bazı şeyler gelişleriyle huzuru da peşlerinden sürüklüyor.